22 Haziran 2015 Pazartesi

esrarengiz olaylar

Tarih: 09.03.1993
Yer: Erzurum
Olayı Yaşayan: Vahide Kaya
Erzurum'un Tortum Kazası'nda yaşayan Vahide Hanım'ın yaşadığı bir olay, cevap bulamadığı birçok soruyu da beraberinde getirdi...
Vahide Kaya: Bundan 30 - 35 yıl önce kocam Edirne'de askerliğini yapıyordu. Yeni evliydik. 3-4 ay sonra terhis olup gelecekti. Bir gece sabaha karşı kocam Ekrem'in sesiyle uyandım... Ses sanki kafamın içinden geliyordu:
"Vahide çok üşüyorum... Dayanamıyorum.... Uyumak istiyorum..."
Çok şaşırmış ve korkmuştum. Evdekileri uyandırmak istedim ama yapamadım. Uykum da kaçmıştı. Üstümü giyinip ambara geçtim. Bir şeyler yapmak istiyordum. Tandırı yaktım. Ekmek yapmak için un eliyordum. Aniden elimdeki eleğin içinde kocam Ekrem'i gördüm. Nöbet tutuyordu. Karların içinde kayalık bir tepede gözleri kapalı, başı tüfeğine dayanmış öylece duruyordu. Birden kayıp kayaların üstüne düştü. Ben çığlık attım ve o sıra bayılmışım.
Çığlını duyan ev halkı derhal Vahide Hanım'ın yanına geldiler. Vahide Hanım'ı baygın yerde yatarken buldular. Vahide Hanım, kendisine gelince başından geçenleri evdekilere anlattı. Ev halkı Vahide Hanım'a: "Hamile olduğu için karabasan görmüşsündür" diyerek gördüğünü kötüye yormamasını istediler.
- O zamanlar haberleşme çok zordu, iki gün sonra askerlik şubesinden köyümüze atla gelen bir çavuş; Ekrem'in nöbet tutarken kazayla kayalara düşüp öldüğünü, cenazesinin köyümüze getirilmesi için paramızın olup olmadığını sordu. Paramız yoksa Edirne'deki askeriye, cenazeyi defnedecekmiş.
Bu olayı Vahide Hanım hiçbir zaman unutamadı. Aradan geçen onca yıla rağmen, bir soru hala zihnini meşgul ediyordu:
- Ne dersiniz Berrin Hanım, acaba Ekrem'im bana veda mı etmek istemişti ? Aradan geçen bu kadar yıla rağmen hep bunu düşünür dururum...


Tarih: 14.04.1994
Yer: Ankara
Olayı Yaşayan: Afet Sıla
Afet Hanım o sabah babasını kaybetmişti. Diğer iki kardeşi yurtdışında okuduğu için cenazeyi bir gün bekletmesi gerekiyordu.
Cenazeyi Yüksek İhtisas Hastanesi'nin morguna kaldırıp annesiyle perişan bir halde eve döndüler.
Afet Hanım babasının kaybı nedeniyle çok acı çekiyordu. ama yüreğinde, acının dışında kendisinin de anlayamadığı bir korku ve panik hissi gittikçe artıyordu. Engelliyemediği bir şeyler olacaktı ama nasıl...
Gece olduğunda, beyninde çığlık sesleri duymaya başlamıştı. Kimdi bu çığlıkları atan ?
Karşı divanda sessizce ağlayan annesine baktı. Onunla konuşamazdı... Birileri ona yardım etmeliydi. Birden aklına Yüksek İhtisas Hastanesi'nde çalışan arkadaşı Nadîye geldi. Hemen onu arayıp çağırmalıydı. Gelirken de yanına sakinleştirici bir ilaç almasını söylemeliydi.
Telefona yaklaştığında saatine baktı. Epey geç olmuştu, saat 01:00' di. Bu saatte arkadaşı çoktan yatmış olmalıydı, onu rahatsız etmemeliydi... Zaten hastanedeki bütün işlemleri o yapmış, bütün gün çok yorulmuştu, Nadiş.
Tekrar annesinin yanına döndü. Annesi öylesine çökmüş ve yıkılmıştı ki, yanına gidip biraz dinlenmesini istedi. Ama annesi kabul etmedi. Annesini ve annesinin yakın arkadaşlarını odada bırakarak balkona çıktı.
Kafasının içinden gelen çığlıkları yine duymaya başladı. Bu sefer çığlıklara, acı firen sesleri ve arabaların çarpmasında çıkardıkları tok sesler de eklenmişti !
Maltepe'deki evinin balkonundan eğilip sokağa baktı. Sokak alabildiğine sakin ve sessizdi. Biraz daha bekledi. Biraz sonra bir taksinin evlerinin önünde durduğunu gördü. Taksinde Yüksek İhtisas Hastanesi'nde çalışan arkadaşı Nadiye Hanım inerek panik içinde koştu. Nadîye Hanım elinde sıkı sıkıya tuttuğu ilaç kutusuyla merdivenleri çıkıyordu.
- Afet iyi misin ? Tam yatağa girdim ki beynimin içinde senin bana seslendiğini duydum, dayanamadım geldim.
- Sağol Nadiş, sana gerçekten çok ihtiyacım var. Peki bu elindeki ilaç ne ?
- Ha o mu ? Sakinleştirici. Taksiye bindikten sonra fark ettim. Bilinçsizce almışım galiba...
İki arkadaş, sabaha kadar Afet Hanım'ın sakinleşmesi ve beynindeki çığlıkları duymaması için büyük mücadele verdiler.
Sabah saat 08:00 de havaalanına giderek, gelen kardeşlerini karşıladılar. Cenazeyi defnetmek için yola çıktılar. Kardeşlerini gören Afet Hanım biraz sakinleşmişti. Kendisinin kullandığı arabaya binerek havaalanından ayrıldılar.
Ağabeyi Serhat önce, kız kardeşi İffet ve arkadaşı Nadiye Hanım arkada oturuyordu.
Sıhhiye dönemecinde, hızla gelen bir kamyonet arka kapıya çarptı. Arkada oturan İffet Hanım fren seslerini duyunca şuursuzca kapıyı açıp atlamak istemiş ama çarpma nedeniyle sıkışan ayakları parçalanmıştı. Afet Hanım, başka arabayla hastaneye götürülmek istenen kız kardeşi İffet'in yürek parçalayan acı dolu çığlıklarıyla kendine geldi.
İşte tam o anda, dünden beri kafasının içinde dinmek bilmeyen çığlıkların sebebini anlamıştı.
İffet Hanım hastaneye getirilir getirilmez acilen ameliyata alındı. Afet ve Nadiye Hanım hastanede ameliyatın sonucu beklediler. Saatlerce hastanede kaldıkları için cenazeye katılamadılar.
... Evet dün geceden beri Afet Hanım'ın kafasının içinde duyduğu çığlıkların,fren seslerinin sebebi ortaya çıkmıştı. Ama böyle bir deneyimin yaşanabildiğinin cevabını kim verebilecekti Afet Hanıma ?

Tarih: 06.05.1995
Yer: İskenderun
Olayı Yaşayan: Nebîle T...
(Soyadı kendi isteği üzerine gizli tutulmuştur.)
Saatler gece yarısına yaklaşmıştı. Telefonum çalmaya başladı. Telefonu açtım. Telefonun öbür ucundan heyecanlı bir sesle irkildim...
-Antakya'dan cenaze evinden sizi arıyorum. Beni tanımazsınız. Cevaplayamadığımız çok garip bir olayla karşı karşıyayız.
-Sizi dinliyorum buyurun.
-Biz üç kardeşiz. Hepimiz evliyiz. Ağabeyim Antakya dışında, kız kardeşimle ben ise Antakya'da oturuyoruz. Dün gece geç saatlerde ağabeyim beni telefonla arayarak, büyük bir telaş içinde annemi sordu. Ses tonu çok ürkütücüydü. Kendisine yedi 7-8 saat önce anneme uğradığımı, yemeği birlikte yediğimizi ve çok iyi olduğunu söyledim. Ancak o bir türlü rahatlayamıyordu. "Nebile, yarım saat önce uykudan annemin sesiyle uyandım. Beni çağırıyordu. Sesi hala beynimin içinde yankılanıyor" dedi. Biraz duraksadıktan sonra, telaşla sözlerine devam etti: "Rüyamda annemin evindeymişim. Pencereyi açıp aşağı baktım. Annemi bahçedeki ağacın altında dururken gördüm. Üzerinde siyah zemin üzerine yeşik yaprakları bulunan kadife bir sabahlık vardı. Pencereyi açtığımı görünce, bana gülerek el salladı. Sanki bir yere gitmek üzereymiş gibi bir hali vardı. Sonra aniden yok oldu. Uyanır uyanmaz derhal annemi aradım. Telefonu uzun uzun çaldırmama rağmen açan olmadı. Hemen annemin yanına git. Galiba bize ihtiyacı var" dedi.
Ağabeyimin anlattıklarını duyunca çok şaşırdım. Zira ağabeyimin tarif ettiği sabahlığı, kız kardeşim dikmiş ve o gece anneme vermişti.Ağabeyimin bunu normal olarak bilmesi imkansızdı. Ağabeyime hemen anneme gideceğimi ve kendisini oradan arayacağımı söyleyerek telefonu kapattım.
Annemin evine gittiğimde ise, onu bahçedeki ağacın dibinde cansız yatarken gördüm. Yüzünde çok mutlu bir gülümseme,üzerinde ise ağabeyimin tarif ettiği sabahlık vardı.
Telepatik bir rüyayla karşı karşıyaydık. Telefondaki bayana bu olayı, üç yıldır oğlunu görmeyen bir annenin, biricik oğluna vedası olarak değerlendirmeleri gerektiğini söyleyip, başsağlığı diledim. O an için yapılabilecek hiçbir şey yoktu. En kısa zamanda yanlarına gideceğimi, böylece daha detaylı konuşabileceğimizi söyleyerek telefonu kapattım.
Elbette bu yaşanan olayın mantıksal bir cevabı olmalıydı. Ve bu cevap, ölümün ya da ölüm ötesi bir yaşamın içinde gizliydi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder