22 Haziran 2015 Pazartesi

esrarengiz olaylar

Tarih: 09.03.1993
Yer: Erzurum
Olayı Yaşayan: Vahide Kaya
Erzurum'un Tortum Kazası'nda yaşayan Vahide Hanım'ın yaşadığı bir olay, cevap bulamadığı birçok soruyu da beraberinde getirdi...
Vahide Kaya: Bundan 30 - 35 yıl önce kocam Edirne'de askerliğini yapıyordu. Yeni evliydik. 3-4 ay sonra terhis olup gelecekti. Bir gece sabaha karşı kocam Ekrem'in sesiyle uyandım... Ses sanki kafamın içinden geliyordu:
"Vahide çok üşüyorum... Dayanamıyorum.... Uyumak istiyorum..."
Çok şaşırmış ve korkmuştum. Evdekileri uyandırmak istedim ama yapamadım. Uykum da kaçmıştı. Üstümü giyinip ambara geçtim. Bir şeyler yapmak istiyordum. Tandırı yaktım. Ekmek yapmak için un eliyordum. Aniden elimdeki eleğin içinde kocam Ekrem'i gördüm. Nöbet tutuyordu. Karların içinde kayalık bir tepede gözleri kapalı, başı tüfeğine dayanmış öylece duruyordu. Birden kayıp kayaların üstüne düştü. Ben çığlık attım ve o sıra bayılmışım.
Çığlını duyan ev halkı derhal Vahide Hanım'ın yanına geldiler. Vahide Hanım'ı baygın yerde yatarken buldular. Vahide Hanım, kendisine gelince başından geçenleri evdekilere anlattı. Ev halkı Vahide Hanım'a: "Hamile olduğu için karabasan görmüşsündür" diyerek gördüğünü kötüye yormamasını istediler.
- O zamanlar haberleşme çok zordu, iki gün sonra askerlik şubesinden köyümüze atla gelen bir çavuş; Ekrem'in nöbet tutarken kazayla kayalara düşüp öldüğünü, cenazesinin köyümüze getirilmesi için paramızın olup olmadığını sordu. Paramız yoksa Edirne'deki askeriye, cenazeyi defnedecekmiş.
Bu olayı Vahide Hanım hiçbir zaman unutamadı. Aradan geçen onca yıla rağmen, bir soru hala zihnini meşgul ediyordu:
- Ne dersiniz Berrin Hanım, acaba Ekrem'im bana veda mı etmek istemişti ? Aradan geçen bu kadar yıla rağmen hep bunu düşünür dururum...


Tarih: 14.04.1994
Yer: Ankara
Olayı Yaşayan: Afet Sıla
Afet Hanım o sabah babasını kaybetmişti. Diğer iki kardeşi yurtdışında okuduğu için cenazeyi bir gün bekletmesi gerekiyordu.
Cenazeyi Yüksek İhtisas Hastanesi'nin morguna kaldırıp annesiyle perişan bir halde eve döndüler.
Afet Hanım babasının kaybı nedeniyle çok acı çekiyordu. ama yüreğinde, acının dışında kendisinin de anlayamadığı bir korku ve panik hissi gittikçe artıyordu. Engelliyemediği bir şeyler olacaktı ama nasıl...
Gece olduğunda, beyninde çığlık sesleri duymaya başlamıştı. Kimdi bu çığlıkları atan ?
Karşı divanda sessizce ağlayan annesine baktı. Onunla konuşamazdı... Birileri ona yardım etmeliydi. Birden aklına Yüksek İhtisas Hastanesi'nde çalışan arkadaşı Nadîye geldi. Hemen onu arayıp çağırmalıydı. Gelirken de yanına sakinleştirici bir ilaç almasını söylemeliydi.
Telefona yaklaştığında saatine baktı. Epey geç olmuştu, saat 01:00' di. Bu saatte arkadaşı çoktan yatmış olmalıydı, onu rahatsız etmemeliydi... Zaten hastanedeki bütün işlemleri o yapmış, bütün gün çok yorulmuştu, Nadiş.
Tekrar annesinin yanına döndü. Annesi öylesine çökmüş ve yıkılmıştı ki, yanına gidip biraz dinlenmesini istedi. Ama annesi kabul etmedi. Annesini ve annesinin yakın arkadaşlarını odada bırakarak balkona çıktı.
Kafasının içinden gelen çığlıkları yine duymaya başladı. Bu sefer çığlıklara, acı firen sesleri ve arabaların çarpmasında çıkardıkları tok sesler de eklenmişti !
Maltepe'deki evinin balkonundan eğilip sokağa baktı. Sokak alabildiğine sakin ve sessizdi. Biraz daha bekledi. Biraz sonra bir taksinin evlerinin önünde durduğunu gördü. Taksinde Yüksek İhtisas Hastanesi'nde çalışan arkadaşı Nadiye Hanım inerek panik içinde koştu. Nadîye Hanım elinde sıkı sıkıya tuttuğu ilaç kutusuyla merdivenleri çıkıyordu.
- Afet iyi misin ? Tam yatağa girdim ki beynimin içinde senin bana seslendiğini duydum, dayanamadım geldim.
- Sağol Nadiş, sana gerçekten çok ihtiyacım var. Peki bu elindeki ilaç ne ?
- Ha o mu ? Sakinleştirici. Taksiye bindikten sonra fark ettim. Bilinçsizce almışım galiba...
İki arkadaş, sabaha kadar Afet Hanım'ın sakinleşmesi ve beynindeki çığlıkları duymaması için büyük mücadele verdiler.
Sabah saat 08:00 de havaalanına giderek, gelen kardeşlerini karşıladılar. Cenazeyi defnetmek için yola çıktılar. Kardeşlerini gören Afet Hanım biraz sakinleşmişti. Kendisinin kullandığı arabaya binerek havaalanından ayrıldılar.
Ağabeyi Serhat önce, kız kardeşi İffet ve arkadaşı Nadiye Hanım arkada oturuyordu.
Sıhhiye dönemecinde, hızla gelen bir kamyonet arka kapıya çarptı. Arkada oturan İffet Hanım fren seslerini duyunca şuursuzca kapıyı açıp atlamak istemiş ama çarpma nedeniyle sıkışan ayakları parçalanmıştı. Afet Hanım, başka arabayla hastaneye götürülmek istenen kız kardeşi İffet'in yürek parçalayan acı dolu çığlıklarıyla kendine geldi.
İşte tam o anda, dünden beri kafasının içinde dinmek bilmeyen çığlıkların sebebini anlamıştı.
İffet Hanım hastaneye getirilir getirilmez acilen ameliyata alındı. Afet ve Nadiye Hanım hastanede ameliyatın sonucu beklediler. Saatlerce hastanede kaldıkları için cenazeye katılamadılar.
... Evet dün geceden beri Afet Hanım'ın kafasının içinde duyduğu çığlıkların,fren seslerinin sebebi ortaya çıkmıştı. Ama böyle bir deneyimin yaşanabildiğinin cevabını kim verebilecekti Afet Hanıma ?

Tarih: 06.05.1995
Yer: İskenderun
Olayı Yaşayan: Nebîle T...
(Soyadı kendi isteği üzerine gizli tutulmuştur.)
Saatler gece yarısına yaklaşmıştı. Telefonum çalmaya başladı. Telefonu açtım. Telefonun öbür ucundan heyecanlı bir sesle irkildim...
-Antakya'dan cenaze evinden sizi arıyorum. Beni tanımazsınız. Cevaplayamadığımız çok garip bir olayla karşı karşıyayız.
-Sizi dinliyorum buyurun.
-Biz üç kardeşiz. Hepimiz evliyiz. Ağabeyim Antakya dışında, kız kardeşimle ben ise Antakya'da oturuyoruz. Dün gece geç saatlerde ağabeyim beni telefonla arayarak, büyük bir telaş içinde annemi sordu. Ses tonu çok ürkütücüydü. Kendisine yedi 7-8 saat önce anneme uğradığımı, yemeği birlikte yediğimizi ve çok iyi olduğunu söyledim. Ancak o bir türlü rahatlayamıyordu. "Nebile, yarım saat önce uykudan annemin sesiyle uyandım. Beni çağırıyordu. Sesi hala beynimin içinde yankılanıyor" dedi. Biraz duraksadıktan sonra, telaşla sözlerine devam etti: "Rüyamda annemin evindeymişim. Pencereyi açıp aşağı baktım. Annemi bahçedeki ağacın altında dururken gördüm. Üzerinde siyah zemin üzerine yeşik yaprakları bulunan kadife bir sabahlık vardı. Pencereyi açtığımı görünce, bana gülerek el salladı. Sanki bir yere gitmek üzereymiş gibi bir hali vardı. Sonra aniden yok oldu. Uyanır uyanmaz derhal annemi aradım. Telefonu uzun uzun çaldırmama rağmen açan olmadı. Hemen annemin yanına git. Galiba bize ihtiyacı var" dedi.
Ağabeyimin anlattıklarını duyunca çok şaşırdım. Zira ağabeyimin tarif ettiği sabahlığı, kız kardeşim dikmiş ve o gece anneme vermişti.Ağabeyimin bunu normal olarak bilmesi imkansızdı. Ağabeyime hemen anneme gideceğimi ve kendisini oradan arayacağımı söyleyerek telefonu kapattım.
Annemin evine gittiğimde ise, onu bahçedeki ağacın dibinde cansız yatarken gördüm. Yüzünde çok mutlu bir gülümseme,üzerinde ise ağabeyimin tarif ettiği sabahlık vardı.
Telepatik bir rüyayla karşı karşıyaydık. Telefondaki bayana bu olayı, üç yıldır oğlunu görmeyen bir annenin, biricik oğluna vedası olarak değerlendirmeleri gerektiğini söyleyip, başsağlığı diledim. O an için yapılabilecek hiçbir şey yoktu. En kısa zamanda yanlarına gideceğimi, böylece daha detaylı konuşabileceğimizi söyleyerek telefonu kapattım.
Elbette bu yaşanan olayın mantıksal bir cevabı olmalıydı. Ve bu cevap, ölümün ya da ölüm ötesi bir yaşamın içinde gizliydi.

insanların ilginç hareketleri

İnsan vücudu o kadar karmaşık bir sistem ki, binlerce yıllık tıbbi bilgiye ve tecrübeye rağmen, hala doktorları ve araştırmacıları şaşırtmaya devam ediyor.
Genelde birebir çeviri yapmam ama hoşuma giden bazı yazılar istisna olabiliyor. Bu yazı da onlardan biri. Yazının İngilizce orjinaline buradanve buradan ulaşabilirsiniz. Orjinal yazıdaki bazı bağlantıları ya da rakamları değiştirip uyarladım, yeni bağlantılar ekledim, bazı gereksiz kısımları kısalttım, bazılarını uzattım. Aslında tam da bire bir çeviri olmadı yine :-)

Sonradan eklenmiş not : Bu yazı çok büyük ölçüde ilgi gördüğü için bol bol da kopyala-yapıştır yapılıyor ve alanlar kendi yazılarıymış gibi yayınlıyorlar. Bağlantı vermeden ve Teknomani'yi kaynak göstermeden alıntı yapan sitelerin listesine buradan ulaşabilirsiniz.
-------------------------------------------------------------------------------------------------------------
İnsan vücudu o kadar karmaşık bir sistem ki, binlerce yıllık tıbbi bilgiye ve tecrübeye rağmen, hala doktorları ve araştırmacıları şaşırtmaya devam ediyor. O yüzden bize çok sıradan görünen vücut parçalarımız ya da fonksiyonlarımızda bile çok ilginç ve beklenmedik şeyler saklı olabilir. Hapşırmaktan tırnak uzamasına kadar 100 adet abuk, şaşırtıcı ve ilginç gerçekler aşağıda:

Beyin
İnsan beyni, insan anatomisinin en karmaşık ve en az anlaşılabilen kısmı. Bilmediğimiz çok şey var, ama bildiğimiz ilginç gerçeklerden bazıları aşağıda.

1) Beyine giden ve gelen sinir sinyallerinin hızı saatte 273.6 km’ye ulaşabiliyor. Bu da çevremizdeki etkilere nasıl bu kadar hızlı tepki verebildiğimizi ve bir acıyı nasıl anında hissettiğimizi açıklıyor.

2) Beyin 10 Watt’lık bir ampul kadar enerji tüketiyor. Akla bir fikir geldiğini karikatürize etmek için başın üzerine çizilen ampül figürü çok da yanlış değilmiş. Beynimiz bu enerjiyi uykuda da harcıyor.

3) İnsan beyninin depolayabileceği bilgi miktarı Encyclopedia Britannica’nın içindeki bilgiden 5 kat fazla. Ya da bizdeki eski Meydan-Larousse’tan. Bilim adamları bir rakam belirleyemediler ama bu kapasitenin 3 ila 1000 Terabayt arasında olduğu düşünülüyor. 900 yıllık İngiliz Tarih Arşivi’nin 70 Terabayt olduğu düşünülürse, inanılmaz bir kapasiteden bahsediyoruz.

4) Beyin kandaki oksijenin yüzde 20’sini harcıyor. Vücut ağırlığının sadece %2’sini oluşturmasına rağmen, bu kadar çok oksijen harcaması çok ilgi çekici. Bu yüzden de oksijensiz kalma öncelikle beyin hasarına yol açıyor.

5) Beyin gece gün boyunca olduğundan daha aktif. Düz mantık ile düşünüldüğünde, gündüz yaptığımız onca faaliyet, görüntü, ses vb.nin beyni yatakta yatarak dinlenmemiz durumundan daha fazla çalıştıracağını sanabiliriz. Ama durum tam tersi. Vücudu kapatınca beyin daha da açılıyor.

6) Bilim adamlarına göre IQ yükseldikçe daha fazla rüya görülüyor. Doğru olabilir ama uykudan sonra rüyalarınızı hatırlamıyorsanız hemen kendinizi kötü hissetmeyin. Çoğumuz gece gördüğümüz rüyaların büyük bir kısmını hatırlamıyoruz ve bu rüyalar en fazla 2-3 saniye sürüyor.

7) Nöronlar insanın hayatı boyunca gelişmeye devam ediyor. Yıllarca, bilim adamları ve doktorlar beyin ve sinir dokularının gelişmediğini ve hasarın iyileşmeyeceğini düşündüler. Vücudun diğer kısımları gibi olmasa da nöronlarda gelişebiliyor ve bu da beyin ve hastalıkları konusunda önümüze yeni bir yaklaşım getirecek.

8) Nöronların tipine göre bilginin akış hızı değişiklik gösteriyor. Bütün nöronlar birbirinin aynı değil. Bu değişik tipler içinde bilgi akış hızı 0.5 metre/saniye’den 120 metre/saniye’ye kadar değişebiliyor.

9) Beyin herhangi bir acı hissetmez. Tüm acıların kaynağı beyin olmasına rağmen, kendi üzerinde ağrı algılayıcıları olmadığı için acıyı hissetmiyor. Ama çevresinde çok fazla doku, sinirler ve damarlar var ve bunlar acıya duyarlı. Bu yüzden keskin baş ağrıları var zaten.

10) Beynin %80’i sudur. Tezgahlarda ya da TV’de gördüğünüz beyinler çok gerçekçi değil. Yaşayan bir beyinin dokusu daha çok bir jöleye benziyor. Bir dahaki sefere susuz kaldığınızda beyninizi unutmayın.

Saç ve Tırnaklar
Vücudun yaşayan bir parçası olmamasına rağmen birçok insan saç ve tırnak bakımına çok uzun zamanlar harcıyorlar. Saç ve tırnaklarla ilgili bu gerçekleri bir sonraki kuaför randevunuzda aklınızda tutun.

11) Yüz kılları tüm vücuttaki en hızlı uzayan kıllardır. Erkeklerin akşamüstü sabah traş ettikleri sakallarının tekrar uzamasına şaşmaması lazım. Bir erkek hiç traş olmazsa ömür boyu uzayacak sakalları 10 metreye yaklaşacaktır.

12) Ortalama bir insan günde 60-100 saç teli kaybeder. Kel değilseniz, günlük kaybettiğiniz saç teli sayısı bu kadar. Saç dökülmesi miktarı mevsim, hamilelik, hastalık, beslenme ve yaş gibi faktörler ile değişebiliyor.

13) Kadınların saç tellerinin kalınlığı, erkeklerinkinin yarısı kadardır. Garip gibi görünse de, tam da bu sebepten erkeklerin saçları pek “ipeksi” olamıyor. Saç teli kalınlığı ırka göre de değişebiliyor.

14) Bir tel insan saçı, 100 gram taşıyabilir. Kafamızdaki onbinlerce saç telini düşünürsek, Rapunzel öyküsü de gerçekçi olabilir.

15) En hızlı uzayan tırnak, orta parmağınızın tırnağıdır. Daha da ilginci, çok kullanılan elin tarafındaki tırnağın da daha hızlı uzamasıdır. Neden böyle olduğu tam bilinmese de, uzun olan parmağın tırnağının daha hızlı, daha kısa parmakların tırnaklarının daha yavaş uzadığı gözlenmiştir.

16) Vücudunuzda her santimetrekareye düşen tüy sayısı bir şempanzeninki ile aynıdır. Ama tabii ki insanların tüyleri çok daha açık renkli ve çoğu insanda önemli bir kısmı görünür değil.

17) Sarışınların daha çok saçı var. Saç rengi, saçın gürlüğünü de etkiliyor. Ortalama bir insanın başında 100,000 saç kökü var ve her bir saç kökü insanın hayatı boyunca 20 ayrı saç üretebiliyor. Sarışınların ortalama 146,000 saç köküne karşılık, siyah saçlıların 110,000, kahverengi saçlıların 100,000 ve kızıl saçlıların 86,000 saç kökü var.

18) El tırnakları, ayak tırnaklarından yaklaşık 4 kez daha hızlı uzuyor. El tırnaklarınızı daha sık kestiğinizi farkettiyseniz, bunda bir yanlışlık yok. Açıkta bulunan tırnaklar daha hızlı uzuyor. Tırnakların ortalama uzama hızı ayda 2.5 mm kadar.

19) İnsan saçının ömrü ortalama 3-7 yıl arası. Hergün çok miktarda saç kaybetmenize rağmen, herhangi bir saç telinin ömrü aslında oldukça uzun, tabii özellikle koparılmazsa. Aynı saç teli defalarca traş, boya vs. gibi şeyler görecektir.

20) Saçınızın döküldüğünün dışarıdan anlaşılabilmesi için başınızdaki saç tellerinin %50’sini kaybetmiş olmanız gerekir. Günlük olarak bu kadar çok saç kaybetmemize rağmen, etraftan anlaşılması ancak saçın %50’sini kaybettiğinizde mümkün oluyor.

21) İnsan saçını yok etmek çok zor. Yanıcı olmasını saymazsak, insan saçının doğada çözünme hızı çok çok yavaş. Banyo giderinin saç ile nasıl tıkandığını merak ediyorsanız, şunları aklınızdan çıkarmayın; saçlarımız soğuğa, suya, iklim değişikliğine ve diğer doğa olaylarına, ayrıca asit ve aşındırıcı kimyasallara karşı aşırı derecede dayanıklı.

İç Organlar
Bizi rahatsız etmedikleri sürece aklımıza getirmediğimiz iç organlarımız, aslında yememizi, nefes almamızı ve ayakta dolaşabilmemizi sağlıyorlar. Karnınız guruldadığında aşağıdakileri aklınıza getirin.

22) En büyük iç organımız ince bağırsağımızdır. “İnce Bağırsak” diyoruz ama “kalın” bağırsağımızdan çok daha uzun, bir insanın boyunun dört katı kadar. İçeride çok fazla dolanarak karın boşluğuna sığmayı başarıyor.

23) İnsan kalbinin yarattığı basınç, kanı 10 metre yüksekliğe fışkırtmaya yeterlidir. Kalbimizin attığını hissetmemiz de bundan. Tüm vücuda kanı dağıtabilmek için böyle yüksek bir basınç ve buna dayanacak kadar sağlam bir organ gerekiyor.

24) Midenizdeki asit bir jileti eritebilecek kadar kuvvetlidir. Tabii bunu test etmek için jilet ya da başka bir metal eşya yemeniz gerekmiyor. Midemizdeki hidroklorik asit pek çok metali eritebilecek özellikte.

25) İnsan vücudundaki damarların toplam uzunluğunun yaklaşık 96,500 km olduğu tahmin ediliyor.Dünyanın çevresinin yaklaşık 40,200 km olduğunu düşünürsek, vücudunuzda dünyanın çevresini iki defadan fazla dönecek kadar damar var.

26) Midenizin iç çeperi her 3 ila 4 günde bir yenilenir. Mide duvarları oluşturan hücreler bu kadar sık değişmezlerse mide asidi bu hücreleri eritir. Ülseri olanlar mide asidinin canınızı ne kadar yakacağını iyi bilirler.

27) İnsan akciğerinin yüzey alanı bir tenis kortunun alanı kadardır. Kana oksijen geçişini daha verimli yapabilmek için, akciherlerimizde binlerce bronş ve alveol bulunur. Bunların içinde de mikroskopik kanalcıklar vardır. Yüzey alanının büyüklüğü oksijen ve karbondioksit değiş dokuşunu kolaylaştırır ve vücudun her zaman yeterli oksijeni almasını sağlar.

28) Kadınların kalbi, erkeklerden daha hızlı atar. Bunun ana sebebi, genel olarak kadınların erkeklerden daha az yapılı olması ve kalbin daha az kan pompalamasıdır. Bunun dışında da kadın ve erkek kalpleri, özellikle kalp krizi aşamasında farklı özellikler gösterebilir. Bazı durumlarda kadın ve erkek kalbine uygulanması gereken tedavilerde de farklılık olabilmektedir.

29) Bilim adamları, karaciğerin 500’ün üzerinde fonksiyonunu bulmuşlardır. Karaciğerinizi ancak çok içki içtiğinizde hatırlamanıza rağmen, bu organ vücudun en çok çalışan ve en büyük organlarından biridir. Karaciğerin yaptığı işlere örnek olarak safra üretimi, kırmızı kan hücrelerinin ayrıştırılması, plazma protein sentezi ve toksinlerden arındırma sayılabilir.

30) Aort damarımızın çapı bahçe hortumu çapına yakındır. İnsan kalbinin ortalama büyüklüğünün yumruğumuz kadar olduğu düşünülürse, aort damarının çapı oldukça fazladır (Amerikan standardında bir bahçe hortumu dış çapı yaklaşık 27 mm. dir). Bu damarın bu kadar geniş olmasının sebebi, oksijen açısından zengin kanı vücuda dağıtan ana kaynak olmasıdır.

31) Kalbinize yer açmak amacı ile, sol akciğeriniz, sağ akciğerinizden daha küçüktür. Herhangi birine “akciğerleri çiz” dediğinizde genelde simetrik iki organ çizimi ile karşılaşırsınız. İki akciğerimiz yaklaşık aynı ölçüde olmasına rağmen, hafif sola kayık olan kalbimiz, sol akciğerin bir kısmını gasbetmiştir.

32) İç organlarınızın büyük bir kısmını kaybetseniz dahi hayatta kalabilirsiniz. İnsan vücudu çok kırılgan gibi görünmesine karşılık, mideniz, dalağınız, bir akciğeriniz veya böbreğiniz olmadan ya da karaciğerin %75’i, bağırsakların %80’i olmadan yaşamınızı sürdürebilirsiniz. Tabii ki çok iyi hissetmeyebilirsiniz ama bu organların eksikliği sizi öldürmeyecektir.

33) Böbreküstü bezleri hayat boyunca sürekli küçülür Böbreküstübezleri, böbreklerin hemen üzerinde yer alır ve stres hormonları üretir (kortizol ve adrenalin gibi). Gebeliğin 7. ayında bebeğin böbrek üstü bezleri ile böbrekleri aynı boyuttadır. Doğumdan önce biraz küçülen böbreküstü bezleri, yaşam boyu küçülmeye devam ederler. Öyle ki, çok yaşlı insanlarda böbreküstü bezleri görünemeyecek kadar küçüktür.

gizemler

merhaba ben buranın yöneticisi selman  sayfamızı beğenmeyi unutmayın   www.facebook.com/pages/Gizmeler-ve-ilgniç-şeyler/796759413752922?ref=hl
şimdi ben sizlere gizemleri gösterecem
Antik çağda özellikle dünya dışı yaşamla ilgili bir çok gizemli hadisenin somut kanıtları arkeoloji bilimi sayesinde karşımıza çıkmakta. Bir zamanlar “Tanrıların Arabaları” kitabıyla nazar’ı dikkatimizi cezbetmiş E.V.Daniken üstadın osur osur ipe diz mantığıyla yazdığını sandığımız sözde fasaryalar belki de bir gün tarih kitaplarımızı değiştirebilir.
Biz de bu noktada sizin dimağınızı istop ettirecek 17 tövbe sebebi sunuyoruz.

Başlıyoruz: Bu zamana kadar tarihçiler konuştu, yeter söz milletin!

1

Oh! Jesus Crist!


444
Rönasans döneminde Avrupa’da çizilen birçok portrede karşımıza gök cisimleri çıkmaktadır. Bilindiği üzere söz konusu dönemde bu tip uçan kaçan cisimler henüz dünya üzerinde görülmüş şeyler değildi ki, bu eserlerin bir çoğu Hristiyanlığın ilk dönemlerini yansıtmakta olduğundan söz konusu dönemle uçan cisimlerin ilişkilendirilmiş olması ilginçtir.

Çin işi Japon işi bunu yapan uzaylı kişi

12324
Hanedanlık dönemi Çin ilmi öyle bir noktaya gelmiş ki ahali, dünya bu güdük millete yetmemiş, fezaya yayılmak üzere planlar yapar olmuşlar. Pekala, bu hadsizliklerine de bir şey demeyelim. Altında entariyle, henüz daha makinalar, yakıtlar, elektrik icat edilmemişken nereye gidiyorsun bre melun bre zındık! “Tiz vurula kelleleri” dediğinizi duyar gibiyim.

Ben diyeyim Astronot, sen de Dalgıç, Kamil desin Bomba İmha Uzmanı

ancient astronaut
Güney Amerika halklarının hayal gücüne diyeceğimiz yok ancak yani biraz da ayağını yorganına göre uzatan hayaller kurulsaymış iyiymiş. Daha taşı yontmayı yeni öğrenmişsin be kardeşim, neyine böyle bilim kurgu şeyler yontmak. At yont, eşek yont, kabilenin reisini yont. Bu nedir?

Mağara Adamının Grafitiyle İmtihanı

Ancient_Aliens
Avrupa’da ilk çağda insanların yaşadığı mağaralarda bildiğin uçan daire çizimlerinin olması kafa karıştırmakta. Benim yurdumun mağara adamı bile başka be kardeşim, git Çatalhöyük’e duvarlar davar resimleriyle dolu. Elin mağara adamı uçan daire çizsin, bizimkisi tarım ve hayvancılığın temellerini duvar yazılarında atmış.